29 Eylül 2012 Cumartesi

Büyük Resim

Anatomi sözlüsünden çıktım. Tek hatam vardı. Bana Calcaneus’u -ki kendisi topuktaki kemik olur- gösterip ismini soran profesörüme “Talus” dedim -ki kendisi ayak bileğindeki kemik olur-. Tembellikten, bilmemekten değil aslında. Ağzımla düşünmekten olabilir mesela: Kemiğin her çıkıntısının ismini, yerini, şeklini, her girintisine bağlanan tendonu, inciğini, cinciğini biliyordum. Sağdaki uzantının adı “Talus Rafı”ydı. Ağzım talus dedi, tutamadım.

O kemikteki her türlü ayrıntıyla ilgili bilgi sahibiyken kemiğin adını bilememek… Resimdeki ufak detaylara o kadar odaklanmışım ki büyük resmi unutmuşum. Deniz deniz olmaktan çıkıp balık ve su olmuş gözümde. Çoğumuz için de öyle: Ayrıntılara fazla takılıp hayatı ıskalıyoruz.

Kararsızlık diye bir illet var mesela. Küçük şeyler için çok düşünüp, çok kafa yorup zaman kaybediyorum ben. “Arkadaşımı arayacağım. Koridorda mı konuşsam, balkona mı çıksam?”, diye düşünürken dakikalar harcadığım oldu. Balkona çıktım sonunda ama telefona cevap alamadım, sinyal sesinden sonra mesaj bırakmak da bana çekici gelmedi, kapattım. Peki Cem*, kararsızlığı nasıl yenebiliriz? Cevap basit: Karar vererek.

Küçük hesaplar yaparken büyük balığı kaçırmak neden? Ben o arkadaşıma hala ulaşabilmiş değilim mesela. Onunla konuşamazken, ya da umarım birkaç gün sonra onunla konuşurken, balkonda olmamın ya da koridordan aramamın bir önemi olmayacak ki. Sesi, o sesin ardındaki düşünceleri, onu yönlendiren hisleri dururken nasıl bir ortamda sohbet ettiğimizin ne önemi var? Yok.

Bir nasihat daha… Gerçi ölüm döşeğinde, 108 yaşında, bilge bir gezgin değilim; hayatla ilgili ne bilebiliyor olabilirim ki nasihat vereyim? Nasihat değil de bir fikir, bir bakış açısı vereyim öyleyse. Bir şeyi yapmakla yapmamak arasında kararsız kaldıysan o şeyi yapıver. Yapmayıp sürekli olarak “Acaba yapsa mıydım ya, nasıl olurdu ki?”, diye düşünerek kendini bitireceğine en kötü ihtimalle bir süre “Niye yaptım? Aptal kafam!”, diye düşünür sonra unutur gidersin her neyse.

* Kendime Suskun diyebildiğim zamanlar yazmak daha güzeldi. Gugıl sağ olsun ismimi, gerçek ismimi, hakiki olanı kullanmak zorundayım. Aha şu yazının altında “Gönderen: Cem insanı” yazıyor mesela. İsmim çok güzel, hem belliydi ben olduğum Bay J’nin Jerfi Benveniste olması gibi ama şimdi çıplakmışım gibi hissediyorum.**

** Çıplak değilim.

2 yorum:

  1. hııı şu sözü hatırladım:)
    Yaptıklarınızdan duyduğunuz pişmanlık zamanla geçer,ama yapmadığınız şeylerin pişmanlığı asla geçmez:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında yazıda yazmalıydım, başlarken aklımdaydı, unutmuşum eklemeyi: Evet, hayıflanma kolay kolay son bulmaz.

      Sil

Söyleyecek sözün varsa sen de paylaş.