23 Aralık 2012 Pazar

Benzersiz

Ölüm Kapısı serisinde yardırmaya, derslerime rağmen kitapları okumaya devam ediyorum. Daha önce okuduğum dördüncü kitabı şimdilerde bir kez daha okuyorum. Weis ve Hickman bu kitapla ilk üç kitabı geride bırakmışlar, benzersiz bir hikâye yaratmışlar. Hikâyedeki “Benzersiz” kavramı da çok hoştu, paylaşmak istedim:

Cücelerin, elflerin ve insanların hepsi Benzersiz'e, bizi bu dünyaya getiren, biz buradayken bize göz kulak olan ve burayı terk ettiğimiz zaman bize kucak açan büyük bir güce inanır. Ama her ırkın Benzersiz hakkında farklı bir görüşü vardır.

Temel cüce inancına göre, tüm cüceler Benzersiz'de ve Benzersiz her cücenin içindedir. Bu yüzden tek cüceye gelen zarar tüm cücelere ve aynı zamanda Benzersiz'e gelmiş sayılır –bir cücenin asla bilinçli olarak başka bir cüceyi öldürmemesi, kandırmaması ya da dolandırmamasının sebebi budur. Benzersiz tüm yaşayanlarla ilgilenir (ama bazı ihtiyar dedeler hala Benzersiz'in cüceleri sevdiğini, insanlarla elflere yalnızca tahammül ettiğine inanır).

İnsanlar Benzersiz'in her şeye hükmettiğine, ama -her kabile reisi gibi- Benzersiz'in önerilere açık olduğuna inanır. Sonuç olarak insanlar talepleri ve istekleri konusunda durmaksızın Benzersiz'in başının etini yemektedir. İnsanlar aynı zamanda, Benzersiz'in vakarına yakışmayan bazı işgücü gerektiren görevleri yerine getiren astları olduğuna inanır. (Bu kavram o kadar insancadır ki!)

Elflerin Benzersiz görüşü çok daha rahattır. Onların bakış açıcına göre, Benzersiz bir patlama ile her şeyi başlatmıştır ve şimdi tembel tembel oturmuş, her şeyin gelişmesini izlemektedir -Sabia'nın çocukken oynadığı parlak, renkli, dönüp duran oyuncakları izlemesi gibi.

20 Aralık 2012 Perşembe

Fantastik Kurgu 2 - Ölüm Kapısı

Kalın elenip seyrek dokunmuş evrenler ve büyüler…

Soluk kesici bir hikâye! Benzersiz bir anlatım! Her sayfada heyecan ve aksiyon! Bolca hareket, bereket, hırs! İşte bunların hiçbiri yok “Ölüm Kapısı Serisi”nde… Bu roman serisinin üzerine söylenebilecek çok şey yok. Sadece ilerliyor, yumuşak bir ilerleyiş bu. Merak ögesi var hikâyede. Olayları akıtan da bu… Her kitap bir soruyla başlıyor, yazıya aktarılmak zorunda değil ama aradığımız bir şey ya da yerine getirilmesi gereken bir görev var. Kahramanın kendine amaç edindiği bir şey belki de… Ve peşinden beni de sürüklüyor.

Uzun, çok uzun bir zaman önce ve çok uzun bir zaman sonra okuduğum enfes serilerden biri Ölüm Kapısı Serisi. Serinin dördüncü kitabını ilkokulda okumuştum, bir arkadaşımın hediyesiydi, ilk üçüne sahip olmayan biri için garip bir hediyeydi. Hacettepe Nöroanatomi komitesinin başından ortasına kadar ilk üç kitabı da tamamlamış bulunmaktayım. Mutluyum. Sırada dört var ama önce sınavın bitmesini bekleyeceğim sanırım.

Olay örgüsünün güzel iplikleri dışında seriyi çok kıymetli yapan bir şey daha var benim gözümde: Zayıfın aslında güçlü oluşu mu? Hayır, bu değil. Kurulan evrenlerin göz kamaştırıcı, benzersiz dizaynı mı? Bu da değil. Büyüleri çok iyi açıklaması, sağlam bir temele oturtması mı? Bu hiç değil. (Büyüyle ilgili bu yorumu forum sitelerinde gördüm işittim, kitap en çok bu özelliğiyle tanınıyor ama gel gör ki bu seride de açıklanamayan bazı şeyler var.) Ustaya saygısı mı? İşte bu!

-Benim performansım için hiçbir şey söylemedin: “Kaçın, sizi aptallar!” Oldukça iyi oynadım bence.
-Gandalf daha iyi söylemişti.
-Gandalf! Ne demek, daha iyi söyledi?
-Cümleye daha derin bir anlam, daha büyük bir duygusal güç verdi.
-Eh, elbette duygusal gücü vardı! Eteklerine yapışan bir Balrog'u vardı! Ben bile hislenirdim o zaman!

Tolkien’in ölümsüz eseri ölüm kapısından geçirilip “Pryan” dünyasına getirilmiş. İyi yapılmış. Bir saygı duruşu gibi olmuş. Zifnab’a çok daha hisli olduğunu söyleyebilirdi ejder ya da Zifnab daha iyi olduğunu iddia edebilirdi. Ama herhangi bir konuda nasıl yarışabilir ki Tolkien’in Gandalf’ıyla?

14 Aralık 2012 Cuma

Fantastik Kurgu 1 - Zaman Çarkı

Sanattan nasibini almamış cıvatalar ve dişliler…

Uzun süredir kitap okumamıştım. Böyle söylerken sadece kültür aşılayacak tarzdakilerden, romanlardan, hikâyelerden söz etmiyorum. Tıp fakültesindeyim ama yakın zamanda anatomi atlası dışında bir kitap almadım elime. Herkes gibi oldum biraz, derste anlatılanlarla yetiniyorum, kendimi geliştirmek için kaynak kitaplara baktığım yok. Tekdüzelik moralimi bozuyor bozmasına ama derse, henüz çalışmadıklarıma harcayacağım gayreti kaynak kitabın 50şer 70er sayfalık bölümlerine ayıramam. İçime sinmezdi böylesi. Yetiştiremezdim konuları, sınıfta kalırdım, hala kalabilirim.

Öte yandan bu aralar zamanımı başka tür bir kitaba ayırabiliyorum: Ölüm Kapısı Serisi. Fantastik kurgu tarzında bir kitap serisi…

Okurken, yazarları merak edip araştırdıktan sonra üzülerek bir şey fark ettim fantastik kurguyla ilgili: Modern dünyadaki fantastik kurgu serilerinin yazarları, bu tür başka bir sürü kitap yazmışlar. Roman, bir şeyler yazmak, sanat olmaktan çıkıp endüstriye, mesleğe dönüşmüş onlar için. Her meslek dalında olduğu gibi bunda da işi iyi bilenler var. Büyük insan oldukları söylenemez, hayır ama iyi iş çıkarıyorlar, mesleklerini layığıyla yerine getiriyorlar. Benim gibi sığ, kültür fakiri insanları nasıl etkileyebileceklerini iyi biliyorlar.

Fantastik kurgu böyledir biraz. Edebi açıdan pek bir şey katmaz okuyucuya. Makineden çıkar ürünler. Fantastik kurgu yazarları içinde, başlangıçta Tolkien’e özenmişler olabilir ama kimse bir Tolkien değildir.*

Fotoğrafçılık gibi fantastik kurgunun da sanat olmadığını iddia ediyorum. Yazı dilinde sanat herkesin içinde olan, hatta tam o satırlardaki gibi olan ama o satırlardaki gibi anlatmayı asla başaramayacakları şeylerdir biraz da.

Savımı -fantastik kurgucuların sanatçı değil zanaatkâr olduğu savımı- destekleyecek çarpıcı örneklerden biridir şu: Yazarı, (Robert Jordan) Zaman Çarkı Serisi’ne ömrünü verdi. Seriyi bitiremeden hayatını kaybetti. Serinin takipçilerini hayal kırıklığına uğratmak istememiş patronlar, yerini bir başkası (Brandon Sanderson) aldı. İlk yazarın notlarından yararlanarak bitirecek seriyi. Ölü adama ait seriye devam edilmesi mi yoksa seriyi okuyan insanların kapağa bakmadıkları sürece yazarları ayırt edemeyecek olması mı üzücü? Bilmiyorum. Söylediğim gibi: Fantastik kurgu kitapları, makineden çıkmış ürünlere benziyorlar. Bir makine bozulup da işlev yapamaz hale geldiğinde bir başka makine, aynı işlevi yerine getirebiliyor.

Öte yandan elimdeki makine ürünü de olsa beni tatmin ediyor. Çünkü ben bir okur değil, müşteriyim. Olmayan bir dünyaya dair bir şeyler okumak, evrendeki sonsuz esneklik, canın sıkıldığı ya da işlerin içinden çıkamadığın anda “Evet bir çıkış yolu var. Ama ancak çok tehlikeli ‘Zindan’ büyüsünü yaparak buradan kurtulabiliriz.”ler ve kahramanın o büyüyü yapmayı başarması… Bunlar okuyanların (okurların değil) hoşuna gidiyor sanırım. Yeni şeyler görmek ve sürpriz ögesi şimdiki televizyon dizilerini de ayakta tutan şey değil mi zaten?

* Tolkien’i özel yapan, diğer her büyük ustayı özel yapan şeyle aynı: Kitabının başının uzun cümleler, uzun uzun betimlemelerle benimkiler gibi eğitimsiz, kültürsüz gözlere sıkıcı gelmesi. Nihayetinde demem o ki: Adam edebiyat yapmış ki sıkıyor.

13 Aralık 2012 Perşembe

Modern İnsan ve Gülmek

Modern insana özgü üç nitelik vardır ki bunlar ilk insanlarda bile yoktu: Mizah, karizma algısı, hayal gücü. Mizah dışındakileri doğru anladığımdan emin değilim ama o, garanti var bu üçlü içinde. Mizah ilginç bir şey; gelişmişlik gerektirir, zekâ gerektirir. Ve gülmek… Bu da sadece insanlara özgü bir tepkidir. Hayvanlar da, özellikle şempanzeler, gülmeye benzer bir hareket yaparlar belki ama tepki değildir bu, pasif bir harekettir onlar için.

Bazı hayvan türlerinde ve insanlarda kadının, erkeğini yiyerek öldürmesi sıradan bir durumdur. İnsanlarda biraz farklıdır gerçi, kadın erkeğin sadece başının etini yer, kalanına erken ve acılı bir ölüm bırakır. Şaka yapıyorum: Mizah insana özgü bir niteliktir, demiştim. Kendi türünden olanları sebepsiz yere öldürmek de öyle. Kendi türünden olanı bile bile ölüme göndermek de… Her sürü, bölgesini savunacak ya da bölgesini genişletmeye çalışacaktır ama başka çıkarlar için, zevk için, ün için, şöhret için savaş çıkaracak insandan başka canlı yoktur. Türünden birine kin duyan bir başka canlı türü söyleyin bana.

Gülmek… Gülmek de sadece insanlara özgü bir tepkiydi. Ne olursa olsun gülüp geçmek bazı şeylere… Sizler de gülün ama geçmeyin. Durun, bekleyin, düşünün. İnsan olduğunuzu ispatlayın evrene, daha iyi olduğunuzu ispatlayın ve gülün, gülümseyin. Dilerim hepiniz mutlu olun.