16 Ocak 2016 Cumartesi

Ateş Bükücüler Arasında Bir Tetikleyici - kısa hikaye

Hikâyemin kahramanı, ateş bükücü ırktan henüz liseye giden bir ergen… Ateş bükücüleri bilirsin, hani şu özgüveni aşırı yüksek, sürekli bir şeyler yakmaya meraklı garip tür. İşte bu türün bir üyesi o da. Daha doğduğunda kendisinden yangınlar ve sıcak bekleyen ailesini, ırkını hayal kırıklığına uğratmış.

Ateşi üretme, büyütme, sürdürme, uzayda bir yerden başka bir yere taşıma. Ortalama bir ateş bükücünün az ya da çok yaptığı şeyler bunlar… Oysa hikâyemin kahramanı ender görülen bir multifaktöriyel rahatsızlıktan mustarip. Ateşi üretemiyor, sürdüremiyor, taşıyamıyor.

Kahramanımız… Doğrusu bir kahramanlık yaptığı da yok ama ben ondan bu şekilde söz etmek istedim. Kahramanımızın yapabildiği şey, elini bir yüzeye sürttüğünde kıvılcımlar çıkartabilmek. Bunu yeterince uzun süre yaparsa bir odunu veya başka bir şeyi yakabilir. Şimdi ona yeteneksiz diyebilir misiniz? Oysa çevresindekiler tam da bunu yapıyorlar.

Sağlıklı ateş bükücülere… İnanamıyorum! Ben de sanki kahramanımız hastaymış gibi bir muamele yapacaktım. Düzelteyim: Her gün sokakta, okulda, işte karşılaşabileceğiniz tür ateş bükücülere “ateş bükücü” deniyor. Öyle diyorum ya işte başladığımdan beri. Bizim oğlana ise “tetikleyici” deniyor. Aslında bir tür etiketleme bu ve oldukça aşağılayıcı bir söz: Tetikleyici. Çakmak taşı gibi kıvılcım çıkartabiliyor ama ateş üzerinde hâkimiyeti yok, tetikleyici.

Çocuğun durumunun yabancı diyarlarda, mesela İngilizcedeki karşılığı “amplifier”, “yükseltici” anlamına geliyor. Sürtünmenin etkisini arttıran ve bu sayede alevler çıkaran insanlar… Sürtünme etkisini “yükseltmek”. Böylesi çok daha saygıdeğer ve etiketçi olmaktan ziyade, tanımlayıcı bir yaklaşım… Oysa bizim memleketimizde “tetikleyici” deniyor. İnsanların birbirlerine küfür olarak söyledikleri bir söz… Yanlış anlama, ben asla kullanmıyorum.

Kahramanımızın belki de daha büyük olan sorunu ateşe olan hassasiyeti. Ateş canını yakıyor. Tabi canım, normalde öyle mi olur? Ateşle o kadar haşır neşir olan, orasından burasından ateş çıkaran adamın sıcaktan yanması mümkün mü? Değil. O yanıyor.

Burada biraz ayrıntıya girmemde yarar var sanırım. Bakışlarından konuya yabancı olduğun sonucunu çıkarıyorum. Ateş bükücüler kendi ürettikleri ateşten, birbirlerinin yaktıkları alevlerden hasar almazlar. Ha, giysileri kül olur, çıplak kalabilirler. Ama yanmazlar. Doğuştan bağışıktırlar alevlere karşı. Derilerinin hemen sınırında başlayan bir koruma kalkanı gibi düşün. Ateş bükücünün derisine temas eden alev, bükücünün enerjisini emer, canını değil. Çok fazlası onu güçsüz bırakabilir, öldüremez.

Ateş bükücüler doğuştan bağışıktırlar alevlere karşı. Oysa kahramanımızın doğumu kusurlarla doluydu, anlattım işte. Kıvılcımlardan ateş üretmeyi öğrenebilirsin, hatta erişkin bir tetikleyici için asıl sorun ürettiği ateş üzerinde kontrol sağlayamayışı. Oysa yanmamayı öğrenemezsin; bu, sen uyurken bile seni koruyan bir mekanizmadır. Bu mekanizmadan yoksundu kahramanımız. Yüzü, kolları, bacakları kendisine yapılmış küçük şakalardan kalma izlerle doluydu. Kafasına sıçtığımın embesilleri!

Nihayet bir gün… Kahramanımız derste, sırasında büzüşmüş, öğretmen bakmadığı zamanlarda üzerine atılacak olan küçük alev bilyelerinden korumaya çalışıyordu bedenini. Sonra unuttu etrafında olanları ve kıvılcımları ile oynamaya başladı. Parmaklarını birbirine sürterek ürettiği yeşil konfetiler masasına düşürüyordu. Ha, evet, yeşildi çocuğun kıvılcımları…

Sağ elinin baş ve orta parmaklarını birbirine vurmaya başladı çocuk… Parmaklarını şıklatıyordu. Şlik… Şlik… Şlik… Sonra tekrarladı bunu, orta parmakla başparmağı birbirine sürttü ve yeşil kıvılcımlar üretti. Bu kez o yeşil kıvılcımlar havadaki başka moleküllere sürtündüler ve o sürtünmelerden başka yeşil kıvılcımlar çıktı. Her bir kıvılcım bir başkasını doğurdu. Kilometrelerce sürdü bu zincirleme reaksiyon. Nihayet bu yeşil ışık gösterisi sona erdiğinde şehrin tümü kül olmuştu, içindeki insanlarla beraber. Ateş bükücüleri de yutmuştu bu kıvılcımlar, bağışıklıkları korumamıştı onları, yanmışlardı.


Kahramanımız ayağa kalktı. Kıvılcımlar giysilerini yutmuştu -yukarıda bu konuda uyarmıştım sizleri- çırılçıplaktı. Etrafına baktı, dolu bir kül tablasının merkezinde duruyordu. Bir süre sonra, uzun bir süre sonra tam olarak ne olduğunu, herkesin nereye gittiğini, anlayabildi. Herkes toz olmuştu ve o ayaktaydı işte. Geriye yapması gereken tek bir şey kalmıştı: Kendisine giyebileceği bir şeyler bulmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Söyleyecek sözün varsa sen de paylaş.