14 Aralık 2012 Cuma

Fantastik Kurgu 1 - Zaman Çarkı

Sanattan nasibini almamış cıvatalar ve dişliler…

Uzun süredir kitap okumamıştım. Böyle söylerken sadece kültür aşılayacak tarzdakilerden, romanlardan, hikâyelerden söz etmiyorum. Tıp fakültesindeyim ama yakın zamanda anatomi atlası dışında bir kitap almadım elime. Herkes gibi oldum biraz, derste anlatılanlarla yetiniyorum, kendimi geliştirmek için kaynak kitaplara baktığım yok. Tekdüzelik moralimi bozuyor bozmasına ama derse, henüz çalışmadıklarıma harcayacağım gayreti kaynak kitabın 50şer 70er sayfalık bölümlerine ayıramam. İçime sinmezdi böylesi. Yetiştiremezdim konuları, sınıfta kalırdım, hala kalabilirim.

Öte yandan bu aralar zamanımı başka tür bir kitaba ayırabiliyorum: Ölüm Kapısı Serisi. Fantastik kurgu tarzında bir kitap serisi…

Okurken, yazarları merak edip araştırdıktan sonra üzülerek bir şey fark ettim fantastik kurguyla ilgili: Modern dünyadaki fantastik kurgu serilerinin yazarları, bu tür başka bir sürü kitap yazmışlar. Roman, bir şeyler yazmak, sanat olmaktan çıkıp endüstriye, mesleğe dönüşmüş onlar için. Her meslek dalında olduğu gibi bunda da işi iyi bilenler var. Büyük insan oldukları söylenemez, hayır ama iyi iş çıkarıyorlar, mesleklerini layığıyla yerine getiriyorlar. Benim gibi sığ, kültür fakiri insanları nasıl etkileyebileceklerini iyi biliyorlar.

Fantastik kurgu böyledir biraz. Edebi açıdan pek bir şey katmaz okuyucuya. Makineden çıkar ürünler. Fantastik kurgu yazarları içinde, başlangıçta Tolkien’e özenmişler olabilir ama kimse bir Tolkien değildir.*

Fotoğrafçılık gibi fantastik kurgunun da sanat olmadığını iddia ediyorum. Yazı dilinde sanat herkesin içinde olan, hatta tam o satırlardaki gibi olan ama o satırlardaki gibi anlatmayı asla başaramayacakları şeylerdir biraz da.

Savımı -fantastik kurgucuların sanatçı değil zanaatkâr olduğu savımı- destekleyecek çarpıcı örneklerden biridir şu: Yazarı, (Robert Jordan) Zaman Çarkı Serisi’ne ömrünü verdi. Seriyi bitiremeden hayatını kaybetti. Serinin takipçilerini hayal kırıklığına uğratmak istememiş patronlar, yerini bir başkası (Brandon Sanderson) aldı. İlk yazarın notlarından yararlanarak bitirecek seriyi. Ölü adama ait seriye devam edilmesi mi yoksa seriyi okuyan insanların kapağa bakmadıkları sürece yazarları ayırt edemeyecek olması mı üzücü? Bilmiyorum. Söylediğim gibi: Fantastik kurgu kitapları, makineden çıkmış ürünlere benziyorlar. Bir makine bozulup da işlev yapamaz hale geldiğinde bir başka makine, aynı işlevi yerine getirebiliyor.

Öte yandan elimdeki makine ürünü de olsa beni tatmin ediyor. Çünkü ben bir okur değil, müşteriyim. Olmayan bir dünyaya dair bir şeyler okumak, evrendeki sonsuz esneklik, canın sıkıldığı ya da işlerin içinden çıkamadığın anda “Evet bir çıkış yolu var. Ama ancak çok tehlikeli ‘Zindan’ büyüsünü yaparak buradan kurtulabiliriz.”ler ve kahramanın o büyüyü yapmayı başarması… Bunlar okuyanların (okurların değil) hoşuna gidiyor sanırım. Yeni şeyler görmek ve sürpriz ögesi şimdiki televizyon dizilerini de ayakta tutan şey değil mi zaten?

* Tolkien’i özel yapan, diğer her büyük ustayı özel yapan şeyle aynı: Kitabının başının uzun cümleler, uzun uzun betimlemelerle benimkiler gibi eğitimsiz, kültürsüz gözlere sıkıcı gelmesi. Nihayetinde demem o ki: Adam edebiyat yapmış ki sıkıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Söyleyecek sözün varsa sen de paylaş.