15 Mayıs 2015 Cuma

Masa

Kız ve oğlan masaya oturdular. Ufak bir masa, iki tane de sandalye var: Her biri için birer tane. Belki biraz konuştular, belki daha sözler dökülmedi ağızlarından, bir viyaklama sesi geldi: Kızın telefonu. Pek de yakın olmayan, hatta baya baya sevilmeyen bir dosttan mesaj var. Kız elini telefona attı. Sıra dışı bir olay yaşandı ve telefondaki dost ete kemiğe büründü bir anda. O da bir sandalye çekti ve oturdu iki insanın yanına. Kız dost ile mesajlaşmayı sürdürdükçe iyice kısıldı kız ile oğlanın sesi, dost konuşmaya başladı.

Biraz bir süre geçti, sonra bir titreme… Dost kesti sesini ve kızın, gelen mesajı açmasını bekledi. Nabıyon aplikasyonundan bir ileti: Gruptan biri bir karikatür paylaşmış. Paylaşan eleman, kızın yanında belirip ona bir kâğıt uzattı. Kız resmi incelerken eleman da iki kişilik masaya, dördüncü olarak katılmış oldu. Dosta şöyle göz ucuyla bir baktı, sonra kıza dönüp resmi beğenip beğenmediğini sordu. Kız beğenmişti şüphesiz, beğenmese de beğenirdi. Her şeyi beğenirdi kız.

Telefondan yeni bir haber geldi. Aman Allah’ım, o da ne! “Yüz defteri”nden gelen bir fotoğraf haberi: “Ayşegül Ayşeoğlu profil resmini değiştirdi.” Kız, tabi anında gönderdi yorumunu: “Ayşegül’cüm! Bensiz sahil keyfi ha! Ama tatlım, sözleşmiştik, nasıl yaparsın bunu bana?”

Sürekli yeni bir ileti sesi, her sesle yeni bir kişi… Telefona bildirim, masaya insan yağdı. Her bir yandan geldiler, çektiler sandalyeleri. Masa uzadıkça uzadı, sağlı sollu dizildi kalabalık. Hep bir ağızdan ama farklı kelimelerle bağırdılar: Erkekler “Senle birlikte olmak istiyorum Ayşegül ama sadece fotoğrafa yorum yapabilecek kadar cesaretim var.” kızlar da “Hiç beğenmedim, aslında fotoğraftaki kadar bile güzel değilsin ama yine de nezaketen bir yorumda bulunmuş olmak için yazıyorum.”, diye.

Çok geçmedi, nihayet Ayşegül de teşrif etti, onur konuğu olarak. Profil fotoğrafındaki gibi bikiniyle oturuyordu masada. Tabi o sırada tüm erkeklerin gözleri sabitlenmiş Ayşegül’ün kasada… Belki biri hariç, o her şeyi bırakmış, masanın kendisine en uzak ucundaki kıza bakıyordu.

Gıcırtı sesleri geldi, sonra büyükçe bir kitle. Henüz beliren Ayşegül’ün teyzesi, yavaş yavaş koltuğunda yerleşti. Ayşegül’e dönüp “Ayşegül’cüm çok güzelsin, hayırsız annene selam söyle. Elime geçirirsem saçlarını yolacağım onun, kaç gündür aramıyor sormuyor.”, dedi. Ayşegül kısa bir “Tabi.”, deyip, nezaketen sırıttı. Belki teyze gelince ortamın yaş ortalaması arttığından, belki de Ayşegül’ün suratının aldığı o iğrenç şekil yüzünden bir kısım erkek sustular; diğer insanlar birbirleriyle konuşmaya başladı.

Telefonun her çalışında, oynayışında yeni biri eklendi masaya. İki kişilik masa, doğaüstü güçlerin de yardımıyla yaklaşıııık… İşte epey bir kişiyi alacak kadar uzadı o masa, tam bir sayı veremiyorum. Herkes birbiriyle sohbetteydi, tabi konumu gereği, hepsine bizim kız da eşlik etmekteydi.

Şarjı azalınca kızın -“Aman sakın bitmesin!”- başını kaldırdı. Ama oğlan? Oğlan! Şimdi neredesin?

1 Mayıs 2015 Cuma

Un Prophète (film '09)

Bir sebepten hapse giren genç bir adamın hayatta kalmak için pis işler yapmakla başlayan hikayesini anlatıyor film: Hiçbir şeyken bir şey olma hikayesi. Çok kültürlü: Arap, Fransız, Korsikalı, İtalyan. Çok dilli: Arapça, Fransızca, Korsikaca. (Ne Arapça ne Fransızca bildiğimden dil geçişleri hakkında zerre fikrim yok. Ben altyazıyı okudum, geçtim.)

Fransızcanın eğilip bükülemeyen bir dil olduğunu söylerler ve anlaşılan o ki dilimize doğru çevrilmiş ender filmlerden: “Yeraltı Peygamberi” (Ülkemizde direkt “Peygamber” diyemeyecekleri için.) Oysa bu kez biraz daha hayal gücü katıp “Elçi” ya da “Ulak” olarak çevirmek daha doğru olabilirdi. Filmin ana karakteri Malik sürekli haber taşıdı, ilişkiler kurdu, anlaşmalar yaptı, uyumlu oldu; emir verene kadar emir kulu oldu.

Film boyunca dinsel ögeler de vardı var olmasına, kullandığı maddelere bağlı olarak -ve biraz da yaşadığı sarsıntı- sanrılar gördü “elçi” ama bu sanrılar öldürdüğü adamın “Oku”, dediği kısım dışında dinle ilgisizdi. Bu arada dinle gelen ilk mesajın “Oku” olması o kadar anlamlı ki! Üzerinden yüzyıllar geçti, milenyum geçti, hala bu emri yerine getirmekte ne kadar yetersiziz. Malik de okumaya başladıktan sonra ve kendine bir şeyler katmaya devam edip dil öğrendikten sonra yükselmeye başladı.

Baş roldeki Tahar Rahim iki buçuk saatte birkaç farklı forma büründü: Başlangıçta sakal bıyık kıvırcık saç, bolca kıl; sonra kısacık saçlar ve traşlı bir surat; en sonunda da saçma bir bıyık ve kapanış. O saçma bıyık bende de var, iğrenç bir şey. Aşağıdaki fotoğrafları yan yana getirince fark ettim: Işık giderek artmış ve renkler giderek canlılaşmış, Malik’in hayatı gibi.

Filmden Malik El Djebena. (Oyuncu: Tahar Rahim)
Bu filmlere puan mı versem? Zaten bir şey anladığım yok bir de böyle yapmakla iyice haddimi aşmış olur muyum?