24 Kasım 2012 Cumartesi

Sorularımı Beğendiniz mi?

Bence öğretmen, sınavda olduğu gibi, sınavdan sonra da yukarıdaki gibi bir soru sorabilmeli öğrencilerine. Soru yazarken emek harcamalı, estetik ya da başka türlü kaygıları olmalı.

1 – Ayşe Teyze’nin bahçesinde üç evcil hayvanı var. İsimleri Ateş, Su ve Tahta… Ateş sıcakkanlı, Su soğukkanlı hayvanlar. Tahta ise aslında bir odun parçası ama Ayşe Teyze uzağı iyi göremediği için onun da hayvan olduğunu zannediyor.
     a. Sıcakkanlı ve soğukkanlı canlıların farklarını yazınız.
     b. Ayşe Teyze’nin gözlerindeki rahatsızlık nedir?

2 – Bir çocuk çıplak ayakla gezerken bir cam parçası başparmağının kenarını kesiyor. Kanamayı durdurmak için hangi bölgeye baskı yapılmalıdır?

3 – Bir genç sokak kavgasında ön kolundan bıçaklanıyor. Bıçak, bileğinin kenarına, anatomik enfiye çukuru adındaki yapının dış duvarına saplanıyor. Hasta hangi hareketi yapmakta zorluk çeker?

İlki liseden, sonrakiler üniversiteden iki soru… Böyle sorular görünce insanın sınava giresi geliyor. Böyle öğretmenlere sahip olmak büyük şans… Biz sorular sorulduktan sonra, onlar sorular sorulmadan önce… Emek ve çabanın karşılıklı olduğunu bilmek güzel…

Ama kasların yapıştıkları yüzeyler, yüzeysel sinirler gibi çok mekanik ve ayrıntı soran hocalarımız da var. Anlatırken 20 saniye bile ayırmadığı konuya soru yazan profesörler… Sağ olsunlar, notlarım dibi gördü sayelerinde. Sağlık olsun.

Beklenen doğru cevap oranı %10-20 olan sorular yazan ya da sorularını sınavdan önce verip sadece sayıları değiştiren, güne sıcak bir gülümsemeyle başlayan ya da ciddiyetini koruyup somurtan ama sabırla da konuyu kavratmaya çalışan, iyisiyle, daha iyisiyle tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.

Not: Öğretmenlerimden biri son dersinde, sunumundaki ilk slaytta yabancı karakterleri Türkçeleriyle değiştiren sesli bir animasyon kullanmıştı. İsmini yabancı karakterlerle yazması garip geliyordu, bunla ilgili bir yazı da yazmıştım tumblrda. O yazımı okuduğuna inanıyorum, o yazıya karşılık yaptıysa -bununla alakası yoktuysa bile- güzel bir jest oldu.

20 Kasım 2012 Salı

Herkes Yanlış Bir Tek Ben Doğruyum

Bu benim hayat felsefem… Egoistçe bir düşünce, kendini beğenmişlikte son nokta belki ama diğer seçeneği düşündükçe… Zaten başıma ne geldiyse diğer seçeneği düşünmelerden geldi. Eğer Hacettepe olmazsa Cerrahpaşa’ya gidecektim çünkü. Tıp olmasa mühendis olacaktım, hayat kurtaramayacaktım.

Bence herkes yanlış, bir tek ben doğruyum. Çevrede gözlemlediğim kadarıyla çoğu insan şu şekilde düşünüyor: “Kim ne diyorsa öyle olsun, yeter ki ben elimi taşın altına koymayayım; bana bulaşan, laf eden olmasın.” Bu yüzden bir konu hakkında ilk belirtilen fikir, bir pozisyona gelen ilk kişi, mevcut sistem hep baki kalıyor. İnsanlar, özellikle kalabalık olduklarında en temel haklarından, inanmama özgürlüklerinden feragat ediyorlar. Onları anlayamıyorum. Onlara inanamıyorum. En azından sınırlı bir çevrede, benim çevremde, insanlara eleştirel bir bakış açısı kazandırabilmeyi isterdim.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi… Fonetik bir güzelliği yok, kabul ama havalı bir isim… Bu okula gelirken büyük hayallerim vardı. İstanbul’daki okulların bana veremeyeceği bir şey. Ne olduğunu bilmiyorum, beyinlerde fazladan birkaç kıvrım belki; daha çok mantık, daha az gelenek… Ama geleneksel olarak gelenekçiyiz, geleneksel olarak tembeliz, geleneksel olarak düşünmeyi sevmiyoruz. Geleneksel olarak “Coitus” sözünün anlamını sorduktan sonra “Cinsel birleşme” cevabını alınca utanıp, özür dileyen insanlarız. Biz gerçekten gelişememişiz, olmamış, bir yanımız eksik kalmış.

Etrafımda düşünen, itiraz eden insanlar istiyorum. Mevcut hâkim görüş benimkinden farklı olduğu için değil kendi aklından geçenler, kendi düşünceleri benimkilerden farklı olduğu için itiraz eden insanlar istiyorum. Gerekirse benimkine zıt olsun ama kendi düşünceleri olsun insanların. Bana “Bu haliyle fena değil zaten, değiştirmeye gerek yok.” denmesi o kadar rahatsız edici ki…

Okulumda eleştirel düşüncenin gelişemediğine en güzel örnek geçen günkü makale saatindeydi. Makaleyi sunan arkadaş birinci sınıfta tam 4 makale sunmuş! Uzun uzun anlatamıyorum ama “Eleştiriler ve Tartışma” kısmı tam bir fiyaskoydu. Sayılardaki tutarsızlığı görmeyip, tabloları incelemeyip, konu hakkında fikir yürütmeyip sadece “Eleştiri ve Tartışma” diye bir başlık var diye bir iki çift laf etti. Berbat etti.

Herkes yanlış, bir tek ben doğruyum. Bir başkası doğru olduğuna inandığım şeyi yapmayacaksa ben yaparım. Amfi temsilcisi dangalağın tekiyse bir başkasının öne atılmasını beklemem, ben aday olurum. Kaybederim, kaybedeyim. Şans aptalların yüzüne yalnızca bir kez güler. Evet, benim yüzüme o kadar bile gülmedi. Ama ne bileyim, belki bir gün kafamı kullanmak, girişken olmak bir işlere yarar ve bir daha asla sırtım yere gelmez. Bir şeyleri değiştirmeye çalışmasaydım kendim gibi hissedemezdim. Millet bana hırslı diyor, ben “inandığım şeyi yaptığımı” söylüyorum, insanlar bir tek buna inanmıyor.

Bir başka yerden bitmenin de dediği gibi: Dünya kötülerin şiddeti değil, iyilerin sessizliği yüzünden acı çekiyor. Dünya kötü bir yer haline gelsin istemiyorum. O yüzden susmuyorum. Mevlana'nın aksine… Sesimi çıkarmam asaletimdendir. Her söze verecek bir cevabım yok ama olduğunda da lafımı esirgemem.