6 Ağustos 2011 Cumartesi

Şimdi Radyo Vakti

Sabahları uyanmanın en güzel ödülüdür kıvırcık saçlı epey geniş gösteri adamı Geveze. Geveze adını kullanıyor. Gerçek adını saklamasının bir sebebi olmalı. Ama benim umurumda mı? Hayır Jozi Zalma, umurumda değil. Sana saygı duyuyorum, işini çok iyi yapıyorsun ama eskiden kendi adınla program yapıyor olmandan güç alarak bu ifşa pisliğini yapabilirim. Türkiye’nin, abartmadan söylüyorum, en iyi sabah şovunu yapıyor bu adam. Her gün için bir konu seçiyor ve bir soru soruyor konuyla alakalı. Telefon bağlantılarıyla, internetteki yorumları paylaşmasıyla küçük çaplı bir beyin fırtınası yaptırıyor programında. Çeşitli tiplemelerle, konuklarla renklendiriyor şovunu. Hazırlıksız, sürekli kendini ileriye taşıyan sohbet ortamıyla saatleri akıtıyor. Nihayet şovunun bana göre en güzel bölümüyle sonlandırıyor günü: “Vee… Veda zamanı…” Eğitici öğretici enfes bir hikâye anlatıyor her gün. Bunlar bazen kitabından sayfalar oluyor, bazen önceki gün için yazılmış bir eleştiri… Şunu söylemek gerekir ki 20 yılı aşkın süredir, halka karşı olan sorumluluğunu layığıyla yerine getiriyor: Halkı kendisinden mahrum etmeme sorumluluğu…

Bay J - Geveze
Madem Bay J’den kaçış yok, ondan keyif almaya bakın. Bay J’nin kendi sesinden duyduğunuz sloganı bu. Ahlaksız, belden aşağı, başınızdan çok daha yukarı ya da trajikomik hikâyeler… Aşağı yukarı her şeye dair espri var programında. Onun her anonsu, önceden hazırlanmış ama esprinin hakkını veren yazılardan oluşuyor. Haberleri derliyor, internette gözüne çarpan olayları seçiyor ve hepsine kendine has mizahi üslubuyla yepyeni bir soluk getiriyor. Radyonun ana şovu iş çıkışı saatlerinde yapılır, bu saatlerse Bay J’ye tapulanmış. Aynı zamanda Geveze’nin yıllardır en yakın arkadaşıdır Bay J. Ona laf söylemekten geri kalmaz, aynı radyonun sabah şovunu sunan adama giydirir durur. Ama bu tatlı rekabet muhteşem esprileriyle gülmekten kırıp geçiren Bay J’nin değil, Geveze’nin üstünlüğüyle biter genelde. Kim bilir, belki de yılların ezikliği, her gün Bay J’ye laf sokmadan rahat edememesine sebeptir. Bu arada onun da herkesten sakladığı bir gerçek ismi var tabi ki: Jerfi Benveniste.

Onur Yar
Başka bir radyo kanalında gece yarısı… Bu kez şov dünyasında da kendi ismini kullanan biri, Onur Yar size eşlik ediyor. Büyük ağabeylerinin gölgesinde, ya da gecenin karanlığıdır bu, günün son ve ilk saatlerinde yapıyor programını. Diğer ikili gibi değil, biraz daha gelenekçi, biraz daha sıradan… Bozuk saat misali günde iki kez doğruyu gösteriyor ve ben o iki doğru için dinlenmeye değer buluyorum onu. Bazıları gibi geriden takip de edebilirdi zamanı, ya da önde olduğu yanılgısıyla kocaman bir burna sahip olabilirdi. Herhangi bir konuda konuşmak üzere her türlü konuğu bağlıyor programına. Onun programına tam bir arkadaş ortamı havası hâkim… Telefonlara bizzat kendisi cevap veriyor. Ayrıca bir de tarihte bugün bölümü var. Bazen ilginç ayrıntılarıyla ufkunuzu genişletmenize imkân veriyor. İnsan ilişkilerine dair çok güzel yorumlar duyabilirsiniz ondan.

Kendileriyle dalga geçmekten kaçınmayan, sıcakkanlı, yaşayan insanlar… Üçü de konuşan renksiz kutunun içinden hayatınıza yeni renkler katıyor. Kulaklıklarınızı kulağınıza takıp o çok sevdiğiniz müzik çalarınızla dünyadan kopmak yerine ondan çok daha sıcak bulduğum radyoyu deneyin. İlla ki pişman olacaksınız. Ama getirilerinin olumsuzluklarından fazla olduğunu anlayacaksınız sonunda. Pink Floyd gibi kötü bir istisnası var ama nostaljik olan güzeldir genelde.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Kız Arkadaşın Ailesine, Annesine Açık Mektup

Merhaba anneciğim… Bu şekilde hitap ettiğim için hemen rahatsız oldunuz, farkındayım. Asıl sorun da bu belki, bunu hala kabullenememeniz… Ben yine de hanımefendi diye hitap edeyim, rahat edin.

Muhteşem bir kız yetiştirmişsiniz. Ona âşık olduğumu fark etmeden önce, daha hayallerimdeyken bile biliyordum bunu. Gerçek olabileceğine ihtimal vermiyordum ama gerçekmiş. Güzel, zeki, şefkat dolu, inanılmaz bir yaratık o. Bizim kızımız da ona benzesin istiyorum. Hemen her şeyini ondan alsın, bendense sadece şansımı… Kızınızla tanışmamı sağlayan o büyük şansımı…

Evet, muhteşem bir kız yetiştirmişsiniz ama hala yeterince yetişmediğine inanıyorsunuz. Kızınız üniversiteye gidiyor artık. Bu öyle bir eşik ki kızınızın artık kendi kendini yetiştirebileceği anlamına geliyor. Hanımefendi, farkında olmayabilirsiniz ama kızınız reşit artık. Sizin rızanız olmadan kocaya kaçabilir, aile kurabilir, salya sümük içinde geri de dönebilir. Yaşını bahane edip “Daha çok küçük…” diye gezinmeyin ortalıkta rica ediyorum. Evet, sizin küçük kızınız, yaklaşık 20 yaş var aranızda. Ama ne olursa olsun eşşe… ceylan kadar oldu. Bunu kabul edin artık.

Kızınızla iç işlerimizde serbest, dış işlerimizde birbirimize bağımlı olmamız gerekiyordu. Fakat iç dış bütün işleri siz kontrol etmeye çalışıyorsunuz. Çünkü kızınız her an bir hata yapabilir. Bakın hanımefendi, evet, o sizin parçanızı, genlerinizi taşıyor. Bu, onun yüzde ellisini size ait yapmaz; sizi onun annesi yapar. Kızınız kendini bilmez, aklı havada, aptal biri değil. Eğer gerçekten büyük, kabul edilemez bir hata yapabileceğine inanıyorsanız sorun sizde, onu yetiştirende. Gerçekten kötü bir anne miydiniz? Değildiyseniz de bu kontrol deliliğiniz sizi öyle gösteriyor. Ona hak ettiği özgürlüğü verin, sadece hakkı olanı…

“Erkekler kötüdür. Kızınızdan yararlanabilirler, üzebilirler onu, yüzünüzü kızartabilirler.” Bir konuda hemfikiriz: Erkekler kötüdür. Kızınızın üzerinde gördüğüm her göz için aynı içgüdüyle hareket ediyorum ben de. Ama şu ikinci cümle… Aynı siz, kızınıza “Ben sana güveniyorum güzel kızım ama çevreye güvenmiyorum.” da diyordur mutlaka. Çok yanlış buluyorum bu düşünceyi. Hele “Ben çevreye hiç güvenmiyorum güzel kızım, ama sana güvenim tam, beni üzmezsin.” gibi bir alternatifi varken… “Onu siz yetiştirdiniz.” dedim ya. O bir pislik yaptığında değil, siz onun bunu yapabileceğine inandığınızda kızarsın yüzünüz.

“Aman elalem görse ne der?” mi? Siz bizi, kızınızla beni, ne zannediyorsunuz? Ben kızınızın sahibi değilim, sululuk yok aramızda, hatta sıradan bir arkadaşı gibiyim. Siz görseniz ayırt edemezsiniz belki. Hayır, size anlayışsız demek istemedim. Şunu demek istedim: Sayenizde onun elini bile tutamıyorum artık. Aynı masada karşılıklı oturup göz göze gelmemizi sorun mu edeceksiniz? Elalemin ne dediği, düşündüğü değil kızınızın ne yaptığıdır önemli olan. Benimle aynı masada kahve içiyor, gülümsüyor yüzüme, ona iltifat etmeme izin veriyor. “Kızınızın namusu elden gidiyor!” İnsanlar her zaman kötü düşünebilirler. Sizin onları ayıplamanızı gerektirir bu, kızınızın ayıplanmasını değil. Herkes biliyor kızınızın güzel olduğunu. Bunu rahatça söyleyebiliyorum diye kimse kimseyi yargılayamaz.

Lütfen bir daha düşünün. Hayta, kötü niyetli bir insan yok karşınızda. Ben varım. Kızınız gibi üniversiteye giden, idealleri olan, bu ideallere ve hayatına kızınızı ortak etmeye çalışan ben… Benim kendimi anlatmama gerek yok, kızınızdan dinlediklerinize “inanın”. Ben kızınıza talibim. Üniversite bitip de hayatlarımızı rayına oturttuktan sonra artık ne kadar karşı çıkarsanız çıkın onu elinizden alacağım. Siz de farkındasınız bunun. Eğer kızınızı şimdi görmeme izin vermezseniz ben de kendi kızımı sizden sakınmak zorunda kalabilirim. Ayrıca eşim için de katı kurallar koymam gerekebilir. Bu katı kurallar yüzünden kızınız, evliliğini noktalamak zorunda da kalabilir. Sizin küçük bir “özgür bırakamama” ihmaliniz, kızınızın ömür boyu üzülmesine neden olabilir. Evet, tehditlerimin çoğu kızınıza yapmaya kıyamayacağım şeyler… Ama torun sevgisinden mahrum kalabilirsiniz, onda ciddiydim.

Hürmetler…

Damat adayınız ve henüz varlığına tahammül edemediğiniz genç...